İnsanlar 4

insanlar-4

Aşağıda insanlar adlı denememin 4. kısmını okuyacaksınız. İyi okumalar dilerim.

bende yanına yer diz çöktüm. ellerimi dizinde birleştirip çenemi yasladım

‘’beni mi özledin yoksa ?’’ gülümsüyordum. O da yelkenleri suya indirip elini başıma koydu.

‘’özledim tabi eşek sıpası. Sen gideli ev bomboş. Zaten sıkılıyorum. İşlerden elimi eteğimi çektim çekeli her şey boş geliyor’’

‘’ hani makedonya’ya gidiyordun bu hafta’’

‘’ gidiyorum sıpa, yarın gidiyorum. gitmeden seni göreyim dedim.’’

‘’ iyi yaptın babacım’’

‘’ sende benimle gelmek istemez misin?’’

‘’ iş n’olacak?’’

‘’ yahu sanki işe ihtiyacın var?!’’

Dergidekileri babamın konumunu, hayatımı bilmiyorlardı. Canan ve koray bile babamın sayesinde orada işe başlamışlardı. Ancak konuyu her zaman pandoranın kutusu misali gizliyorduk. Herkes babamdan uzak, normal bir gazeteci kız hayatı yürüttüğümü düşünüyorlardı. Babamın ya da adamlarının film vari hayatının beni nasıl etkilediği hakkında her hangi bir fikir sahibi olmamaları benim için bir nimetti.

‘’babacım lütfen… ben hayatımın bu haliyle çok memnunum’’

‘’kendi kızımı uzaktan koruyabilmek için devamlı takip ettirmek zor geliyor’’

‘’ettirme o zaman’’

‘’ hep bir tehlike var biliyorsun. İşler nasıl?’’

‘’ sanki bilmiyorsun’’

‘’olsun senden dinlemek daha güzel’’

‘’ bu sabah can sinanoğlunun holdingindeydim. Seninki kadar olmasa da güzel bir ofisi var ‘’

‘’ iyi çocuktur’’

‘’ biraz havalı sanki…’’

‘’ hahahaha… doğru doğru… eee?’’

‘’ eesi röportaj için tam 1 saat bekledim’’

‘’ bana söyleseydin diyeceğim ama…’’

‘’peki ya geldiğinde olanlar?’’

‘’ ne oldu?’’

‘’geldi ve vakti olmadığını soruları bırakıp gitmemi istediğini söyledi’’

‘’ eee?’’

‘’ babaaaa… biliyorsun işte’’

‘’ ahahahah evet evet… benim soyadım karakovan demişsin o da fuat karakovanı tanıyor musunuz demiş sonra da özür dilemiş. Kızıyorsun ama hala benden yararlanıyorsun’’

‘’ alışmış kudurmuştan betermiş. yok sayılmayı kabul edemiyorum’’

‘’ aslında şirketleri senin idare etmen konusunu bir daha düşünsen?’’

‘’babacım sanırım yüzünce kez cevabım hazır değilim’’

‘’ ben yine de sormaya devam edeceğim’’

‘’peki babacım. Aç mısın?’’

‘’ahhh evet ama o rezil hamuru yemeyeceğim. Gideyim de hacer yapar birşeyler. Döndüğümde boşnak böreği yaptırıp çiftliğe gidelim olur mu sıpa?’’ bu sırada yavaşça ayağa kalkmıştı. Bense tek hamle de ayağa kalkıp şımarık kız tavrına iyice sarınmıştım. Babama sıkıca sarılıp ‘’ elbette babacım… hem bakalım volkan abinin köpekleri ne durumda.’’

‘’Mmm belki bir yavru doberman sana iyi olur’’

‘’Baka bilir miyim?’’

‘’ Bence baka bilirsin. Hem o da bir koruyucu sonuçta’’

‘’ Babacım yaa’’

‘’ Peki pekii’’ teslim oldum der gibi elleri havadaydı. ‘’ Hadi yaşlı babanı yalnızlığa yolcu et’’

‘’ Duygu sömürüsü kokusu mu var havada?’’ elimi bir şeyler düşünürcesine çenemde birleştirmiştim. Babam gülümseyerek kapıya doğru gitti. Önüne geçerek kapıyı açtım ve babam Fuat Karakovan’ın diğer baba haline bürünmüştü.

‘’ Her fırsatta aramanı istiyorum. Ben yokken volkan abin buralarda olacak. Dikkatli ol’’

‘’ peki babacım yolunuz açık olsun. Sizde dikkat edin’’

Volkan abiyle selamlaştık. Babam önden volkan abi arkasından asansöre bindiler.

Kapıyı kapatıp içeriye döndüm. Huzur doluydum. Ama sanki bir şeyler eksik gibiydi. Geri dönüp tvyi kapatıp lap topu çantadan çıkardım. Çalışmalıydım. Bugün tamamladığım röportajı artık dergiye hazır hale getirmeliydim. Ne gündü be dedim içimden. Dolu dolu saçma sapan… Sesli güldüm. Tek başınalık bazen böyle işe yarıyordu. Tam ses kaydını açıyordum ki yine kapı çaldı. Saate baktım. Babam tekrar gelmiş olabilir miydi? Lap topu kanepeye indirip koşar adım kapıya koştum. Kapıyı açıp onu yerde, kan ve pislik içinde görünce şaşırmıştım. Cengiz… Sağ elini bana doğru uzattı, diz çökmüş halde kapının önündeydi. Üstü başı savaştan çıkmış gibiydi.

‘’Yardım et… lütfen’’ dedi

‘’ben…’’ o an şoka girmiştim. bir iki saniye içerisinde toparlanıp ona omuz vererek içeriye taşımaya çalıştım ancak, daha çok sürükledim. Kapıyı kapattım eğilip yüzüne baktım. Sonra telefona gidiyordum.

‘’nereye?’’... gözleri kapalıydı.

‘’ambulansı ya da polisi…’’

‘’hayır lütfen… anlatsam inanmazsın ama ne olur bana sadece su ver...sadece su’’

şaşırmıştım…’’saçmalama ne haldesin’’

‘’lütfen… su içmezsem öleceğim…’’

çok susamıştı belli. Mutfağa gidip hızlıca musluktan su doldurdum. Bardağı ona getirirken fark ettim ki bardağın üçte ikisini doldurup gerisini boş bırakmıştım. Suyu cengize uzatırken sayıkladığını sandım ancak sağ elinin 2 parmağını şakağına yaslamış o şekilde konuştuğunu görünce kanım dondu. Bunu daha önce yaşamış gibiydim… görmüş gibi… suyu elimden alıp tek seferde içti. Gözlerini açıp bana bakarak ‘’korkma!’’ dedi .

ancak tamamen bembeyaz olmuş ve göz pınarı kısmındaki ışığı görünce geri adım atmaya çalıştım… Sonraysa kendimi olduğum yere bıraktım...

 

K.Şekeroğlu

Yorum Yap

Yorumlar